Bölüm 97: Hobiler, Marka Aktivizmi


Haftalık bölümlere ilave içeriklere ulaşabilmek ve bizi desteklemek isteyenler için: Patreon

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:
Apple iOSAndroidSpotify

OYLAMA

Her zamankinden daha çok çalıştığımız, ofiste ve yolda zaman geçirdiğimiz bu dönemde, kafamızı boşaltmak ve kendimizi canlı hissetmek için başka meşgalelerimiz olması gerekiyor. Gerekmiyorsa da en azından öyle olması gerektiği yönünde yaygın bir inanç söz konusu. Böyle bir dünyada spor, müzik ve yaşlı aktiviteleri triosundan nasıl kaçınabiliriz, kendimize nasıl bir hobi bulabiliriz? Cevabını biz bulamadık, bulabilen varsa söylesin.

Siz de benim gibi, “bir marka reklam çıkarsa da hayatımızı her yönden etkileyen köklü sorunlara çözüm bulunsa” diye bekleyenlerden misiniz? Öyleyse bu bölüm tam size göre. Elidor’un Yokuz kampanyasından yola çıkarak birçok örnek üzerinden marka aktivizminin ne kadar tırt bir olay olduğunu tartışıyoruz. İyi dinlemeler.

13 thoughts on “Bölüm 97: Hobiler, Marka Aktivizmi”

  1. Bugün -97. bölümün yayınlandığı salı- Hollanda sokaklarında yürüyordum. Kimi sokakta sesinden tanıdım bilin.. Eril! Okula doğru kulağımda kulaklık gidiyordum. Oturmuş sohbet eden ve türke benzeyen 3 kişi gördüm ve türkçe konuşup konuşmadıklarını anlamak için müziği durdurdum. Sadece türkçe duymakla kalmadım, adeta sizin podcaste ışınlandım ve geçen bölüm Eril’in Hollanda’dan bağlandığını hatırlayınca da taşlar yerine oturdu. Nerede olduğunun bilinmemesini belki de istemeyen Eril için şehrin adını vermiyorum, doğru tanımışsam sizler de bilirsiniz neresi olduğunu zaten. Beni yüzümde şaşkın ama kocaman bir gülümsemeyle bırakan bir karşılaşma oldu. Dünya ne küçük dedim ve bir kez daha evimden uzakta yalnız olmadığımı hatırladım. Eril’e burdan selamlar, bir ara bi kahve içelim.

    Like

    1. Ben de az önce (8 Mart Cuma saat 17:45) Kadıköy’de küçük bi kafenin önünde Dişil’i görmüş olabilirim. Karşısındakine “biliyosun ben asla öyle bi şey yapmam!” diyerek hararetli hararetli bi şeyler anlatıyordu. Kendisiyle ilgili hafızamda kalan tek done kısa boylu olmasıydı. Gördüğüm kadın da bu tanıma uyuyordu. Doğruysa Dişil onaylasın, yok o ben değilim derse, bilsin ki; kendi gibi minyon bir ses ikizi var. 🙂 Dişil’e selamlar.

      Like

  2. Selam,

    Sizi dinlemek çok keyifli, hele ki bölümü tam drive time’da yüklemişseniz daha da keyifli. Sayenizde haftada bi gün de olsa eve dönüş trafiğinde baygınlık geçirmiyorum.

    Hobi sahibi olmak güzel, insanın boş vaktine değer kazandırıyor. Kendi adıma verimli geçirdiğim o zaman beni mutlu ediyor ama zor olan bi hobiye düzenli vakit ayırmak. Bizimki gibi bi ülkede bu ancak zaman yönetimi muhteşem olan aşırı özverili biriyseniz ya da tuzu kuru bi emekliyseniz mümkün bence. (Çok zenginleri tenzih ederim.) Şahsen çalışma saatleri “esnek” bi yetişkin olarak bir hobiye düzenli zaman ayırmak mı yoksa boş vaktimde yayıp bi şeyler izlemek mi ikileminde kazanan taraf hep netflix oluyor. Bilmiyorum, belki de sorun sadece benim üşengeçliğim..

    Marka aktivizmininse tamamen çöp olduğu görüşündeyim. Siz Elidor’dan bahsettiniz, güncel diğer bir rezalet de LC Waikiki’nin elinden çıkmış. Sloganı “kadının yeri Lc waikiki”. Bi araştırmaya göre kadına en fazla istihdam sağlayan şirketmiş. Bunu duyuruyorlar güya ama yine “kadının yeri evidir”, “kadının yeri kocasının yanıdır” gibi erkek egemen toplumun genel kabullerine atıf yaparak. Bir de o kadın çalışanların flormar işçisinin durumunda olup olmadıklarını da bilemiyoruz tabi!

    Kısacası, bıraksınlar bu işleri hatta markaların belirli gün ve haftalarla ilgili reklam yapmaları yasaklansın da toplumca fake duyar kasmaktan kurtulalım.

    P.S. Bu bölümde yemek sepeti’nden bahsetmediniz. Sponsorluğu bıraktı mı yoksa? Öyleyse söyleyin de protesto edelim 😀

    Like

  3. Bir board gamer olan abim geçenlerde “catan” adlı bir oyunla tanıştırdı bizi. Akşam saat 20:00’de oturduk, yavaştan kalkalım dediğimizde saat sabaha karşı 4’tü. Oynayacak arkadaşın varsa hiç kaçırma başla derim hakan 🙂

    Bu arada “bir aktiviteyi hobi yapan şey nedir?” sorusu baya kafamı kurcaladı. Bunun bir ölçüsü olmalı yoksa üniversite öğrencilerinin büyük bir çoğunluğu hobi sahibi. Hemen hemen hepsi batak, pişti gibi çeşitleri olan kart oyunları oynuyorlar düzenli olarak..

    Like

    1. Selam. Motivasyon içerikli reklamlardan, videolardan, Ted talklardan nefret ediyorum. Tiksiniyorum. Elidor’un son reklamı da kötü olmuş. Sıfır icraat tamamen boş lafla kadın aktivizmi yapmaya çalışmışlar yine. Instagram kapayarak tepki göstermek falan komik. Şimdi malesef ülkenin gerçeklerine dönelim. Bölümde dediniz ki bu tarz reklamlarda kimsenin itiraz etmeyeceği soft konular ele alınıyor. Buna katılmıyorum. Özgür kadın temalı herhangi bir reklama yapılan yorumların en az yarısında yamtar yabgular var. “Orospulara bak. Götünü başını açmak özgürlük olmuş. Feministliğe özendiren KAPİTALİST REKLAM yapmışlar” gibi şeyler yazılıyor. Kapitalist reklammış lafa bak ya ironik kere ironik. Kendisi komünist devrime hazırlanıyor sanki lol. Sonra bu yorumların bir kısmı youtube tarafindan siliniyor ama yüreklerdeki namus bekçiliği baki. O yüzden bu reklamlar Türkiye için riskli reklamlar. Riskiz olanların formülü çok belli. Vatan memleket temalı duygusal müzikli reklam.

      Like

  4. Burada herkes DNG kıdemiyle yarışırken ben de artırıyor ve 13. bölümden beri (sitcomlu olan) sizi her hafta evde, işte, trafikte, seyahatte dinliyormuşum, epey olmuş.

    Hakan’ın yaşlı sempatisi aşırı hoşuma gidiyor, ailenin biraz daha ılımlı ve düşünceli çocuğu gibi. Düşüncesizce ortaya bir şey atarsınız da arkadan sakince biri “o aslında öyle değildir, hoş görmek lazım” gibisinden uyarıp gerçekten de kendi gibi düşündürtmeye başlayanlar var ya. Neyse, anlaşılmıştır bence.
    Hakan’a hobi olarak ata binmeyi öneriyorum. Spor gibi ama bence değil. Atları tanıyorsun, komut verebilmeye başlıyorsun, besliyor ve oyun oynuyorsun. Yani bindiğin süre haricinde de atların yanında bulunmak bana aşırı iyi geliyor. Atlar müthiş canlılar.

    Holding seviciliği hakkında da şöyle bir yorumum olacak. Çevremde bu tip büyük firmalara, holdinglere vs sempati duyan kişilerin dayanağı genelde anadolunun ufak şehir ve ilçelerinde insanların ticaret yapmasına, iş gücüne katılmasına, yani pek çok alanda iş imkanı sağlamalarından gelen büyük bir sempati var. Sadece Atatürk reklamlarının bu sempatiyi oluşturduğunu düşünmüyorum.

    Sevgiler,

    Like

  5. marka aktivizmi toplumu belirli konularda birleştirmeyi bırakın, çoğu zaman ters fikirlere düşmesine sebep oluyor! geçen aylarda yayınlanan gilette’in “the best man can be” reklamı buna en iyi örnek olabilir. bu tür reklamların samimi olmadığı konusunda toplumun çoğunluğu hemfikirdir sanıyorum. tam olarak marka aktivizmi sayılmaz ama, her seçim döneminde ünlü oyuncuların oynadığı “sandığa gidin” temalı kamu spotlarından da bıkmış durumdayım. yani kim ünlüler kamu spotunda söyledi diye fikir değiştirip oy vermeye gidiyor olabilir ki?

    Like

  6. Sevgili DNG,

    hakanın dota rankını paylaşmasını saygı ve merakla talep ediyorum.
    podcastlerinde devamlılığını diliyorum.
    cumanızı kutlar,
    atakuleden atlarım.

    teşekkürler

    Like

  7. Belki ben yetişmek için hızlıca dinlediğimden olacak, marka konusunue işlemişsiniz gibi geldi daha önce. Mesaj kaygılı reklamlardan cafe’lerden bahsettiğiniz bölümle de karıştırıyor olabilirim. Hobi konusunda da bir şeyler bulursanız bize de söyleyin, geçenlerde arkadaşlarla eski günlerdeki gibi bilardo oynamaya gidelim fikri atıldı ortaya aktivite yokluğundan. Güzel bir bölündü, yalnız bir konuda hayal kırıklığımsı bir şey yaşadım, Hakan’ı ilişkiden götünü yıkatma beklentisi olduğunu söylediğinden beri biliyoruz ama Aleks sen de aşkı mekanikleştiren, kendi iyiliğin için ıslah etmeye çalışan, yönetmeye ve randıman almaya çalışan biri çıktın. Belki de hiç aşık olmadınız ama Aleks senden daha duygusal derinliği olan ifadeler beklerdim, öyle bir imajın vardı bende. Bana düşmez ama yine de inceden düşmüşüm bu hayalimdeki kişiye ki hayal kırıklığı yaşadım agshsgg. “Ama ilişkiden çıkmak kolay ben senle bi daha konuşmicam dersin biter yane” Aleks sen nasıl ilişkiler yaşıyorsun da konuşmicam senle diyip ayrılıyorsun ya hahahhaa. Bunun konuşulduğu kısmı birkaç defa dinleyince de ilk defa bir editing fark ettim, 9.17’deki Hakan’ın nokta atışı sorusu üzerine yeniden Hakan’ın sesi geliyor ama arada bir uyuşmazlık var, orada ne konuşuldu merak ettik patreon 2 dolarcılara da dinletin lütfen asgagsg.

    Şakalar bir yana seviliyor ve yakından takip ediliyorsunuz 🙂

    Like

  8. Öncelikle sizi hobisiyle uğraşırken arkada dinlemek için bir şeyler ararken keşfeden biri olarak bence hobilerin dünyayı kesinlikle iyiye götürdüğünü düşündüğümü söylemeliyim. Hobi çeşitleri konusundaysa bence mesele müzik, spor ve yaşlı hobilerden ibaret değil. Örneğin ben bir 3 boyutlu yazıcı edinerek onu hobim haline getirdim. Biraz daha araştırıncaysa yüzlerce hatta binlerce hobi bulmak mümkün. Mesele mümkün olduğu kadar fazla aktivitenin tadına bakıp hangisinden daha fazla keyif aldığını bulmakta.

    Like

  9. İnanamayacksınız ama size Koç ailesini sevmek için çok mantıklı bir sebep sunacağım. Üniversitenin bu seneki ücreti 76.500 iken beni burslu okutması, yurtta bedava yatırması bir de üzerine harçlık vermesi. Daha sevilmesin de napsın Koç ailesi. Hiç yoktan benim tarafımdan. Para ödeyenlere de bir sormak lazım tabi 😀

    Like

  10. Size ilk 20 küsür bölümlerinizde rastgelmiş, o zaman podcast kültürüne de biraz uzak olduğumdan ne konuşuyor ya bunlar demiş ve kapatmıştım. 3 hafta önce yine rast geldiğimde bu sefer çok keyif aldım gerçek bir metrobüs buddy’si oldunuz benim için.

    ben de uzun süre hobim olsun istemiştim, hurda bi bisikletim vardi istanbulda sahilyolunda kullanıyordum, sonra otobüsün teki beni kaldırıma sıkıştırdı ve ben de artık bir yaşlı hobisi edinmeye karar verdim. Zaten peder bey de dükkanın deposuna koyduğum bisikleti satmış. Şimdi origami ve ekmek falan yapıyorum, bir yaşlı hobisiyle bir 5 yaş hobisini karıştırdım. Elle bir şeyler üretmek işlemek gerçekten mutlu ediyor insanı.

    Like

  11. FRP’den bahsetmeniz beni gereksiz şekilde mutlu etti. 12 yaşımdan beri ısrarla aşık olduğum bir hobi. Hakan’ın “Bir insanın karşıma geçip ‘anahtarı deliğie mi sokmak istersin yoksa g*tüne mi sokmak istersin'” lafına çok güldüm ve gerçekten çok haklı. O fanteziye kapılmak gerçekten inanılmaz bir şey. Masa hüngür hüngür ağlamak gibi çok derin duygular yaşatabilen başka bir hobi aklıma gelmiyor. Bir de fazladan “hikaye mecraları, yazarlık” falan gibi şeylere de ilgi duymaya başlıyıveriyorsun. İnanılmaz çaba ve entelektüellik gerektiren bir hobi, bu yüzden de çok fazla heveslenip iğrenç oyunlar oynatan insanlar var. Bu yüzden insanlar “Ya bunlarda bir şeyler anlatıp salak salak gülüp eğleniyorlar” gibi bir şey düşünüyorlar. Gatekeeping yaptığımı sanmayın, tam tersine bu başarısızlıklar daha da iyi oyunlar çıkardığından bahsediyorum. Bir de o rol yapmanın tadını aldığında Hakan, oyun ne kadar kötü olursa olsun bu illetten kurtulabileceğini sanmıyorum. Bunu hem en son bölümünüze(eski bölümlerdeki yorumlara bakmadığınızı varsaydım) hem de 97. bölüme yazsam spam olmaz umarım. Bu arada çok farklı zevklere, fikirlere sahip olsak da muhabbetinizi dinlemek çok zevkli. Bunu söylemek istedim sadece

    Not: Biliyorum Aleks, insanların “bunu yapıyorum, o yüzden zekiyim” iddialarına gıcık oluyorsun ama gerçekten yazarlık gibi bir uğraş bu, bir miktar kültür gerekli. O yüzden bu durumu kabullenmesen de görmezden gelmeni rica ediyorum. 🙂

    Like

Leave a comment