Bölüm 103: Klasik Tatil Anlayışı


Haftalık bölümlere ilave içeriklere ulaşabilmek ve bizi desteklemek isteyenler için: Patreon

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:
Apple iOSAndroidSpotify

OYLAMA

İş yapar gibi tatile gitmek, “mimarisi çok güzel”, haldır haldır müze gezme zorunluluğu, arkadaş tavsiyesiyle gezmek vs rehber okumak, tatilde erken kalkmak, alternatif bir tatil anlayışı nasıl olmalı ve çok daha fazlası bu bölümümüzde!

10 thoughts on “Bölüm 103: Klasik Tatil Anlayışı”

  1. Öncelikle bölüm çok güzeldi.Her yaz kanayan yaram haline gelen bir konu.Hayır benimde gittiğim yerleri sanki ben bilmiyormuşum gezdiklerini anlatmalarına tamam ama bari her elli metrede bir durup çektiğiniz fotoğrafları sosyal hesaplarınızda gördüğümüz yetmezmiş gibi karşılıklı sohbet ederkende açıp göstermeyin artık kusasım geliyor.Ki instagrama herhangi bir meşhur yerin lokasyonunu yazdığımızda zibilyon tane aynı fotoğraf var, aynı yer, aynı açı, aynı duruş artık gına geldi.Hele Notre Dame ın yandığına içindeki din adamlarından daha çok üzülen arkadaşım var ki onlar bambaşka bir seviye. Buraya kustuğuma göre artık rahatlayabilirim. Bu arada konuklu bölümler ard arda geliyor haftaya da nebuch olur mu acaba diye sormadan edemeyeceğim.

    Like

  2. İnsanın çevresi tarafından daha önce ziyaret edilmiş bir yere tatile gitmesi sinir harbine yol açabiliyor, bölümde de değindiğiniz gibi şuraya da git buraya da git, şunu kesin görmen lazım gibi gereksiz baskılar insanı tatilden soğutan etmenlerin başında geliyor. Belki ben tıpkı Aleks’in dediği gibi bir kafede oturup gelen geçeni izlemek istiyorum, hiçbir şey düşünmeden saatlerce oturup güzel havanın tadını çıkarmak istiyorum. Özellikle yazın gidilen tatillerde öğlen sıcağında şuraya da gidelim buraya da gidelim diye zorlayan tipler beni çıldırtıyor, yüz elli derece sıcakta yürümek istememek suç mu yahu? Sırf üç beş havalı(!) fotoğraf çekebilmek için zorla bir yerlere sürüklenmek ve tatilden dayak yemiş gibi geri dönmek tatil zamanında evde dinlenmekten çok daha kötü bir durum. En iyisi plan yapmadan,bir yerleri görmek gerekiyor baskısını bir kenara bırakıp , mümkünse “ben turistlerin gittiği yerlere gitmek istemiyorum lokaller gibi yaşamak istiyorum yeaa” diyenleri Türkiye’de bırakıp o turist dolu pubda ya da kimsenin gitmeyeceği ama belki de sana o an iyi hissettiren o yerde, orası her neresiyse biraz daha fazla zaman geçirmek.

    Like

  3. Tatilleri en kötü yapan şey fotoğraf çekilmeye zorlamak. Son tatilimde instagram kullanmayan 3 arkadaşımla gittim. Sadece o anı yaşadım gerçekten. Eril’in dediğini de katılıyorum. Tatil çevrendekilerle yaşadığın o etkileşimle keyifli hale geliyor. Müze falan hikaye.

    Like

  4. Tüm bölümleri dinleyen biri olarak son zamanlarda Alex’i “çeşitli kültürlere ve konulara hakimim Paris’teki müzeleri avucumun içi gibi bilirim o konuyu da ben bilirim bu konuyu da ben bilirim gereksiz örneklerimi çoğaltayım ne kadar bildiğimi herkese göstereyim Fransızca da biliyorum” olarak duyuyorum. Hayırdır Alex?:) “Düşüyor mu böyle?” sözüne gıcık olan ama üstü kapalı övünmeye de tahammül edemeyen biri olarak galiba ilk defa bu soruyu soruyorum: düşüyor mu böyle?:)

    Like

  5. İş için sık sık yurtdışına gidiyorum ve az zamanda çok iş halletmem gerektiğinden, saat saat seyahatimi planlamam gerekiyor. Dolayısıyla tatilde de plan – program dahilinde gezmek sıkıcı ve yorucu benim için. Bir de gördüğüm tarihi yapılar, müzelerdeki klasik eserler vs. bir zaman sonra birbirinin aynı gibi gelmeye başlayıp, gözümde manasını kaybediyor. Dediğiniz gibi, özel bir ilgin yoksa bu tür yerleri görmek için kasmaya gerek yok. Bu yüzden ben de zaman içinde şöyle tatillerden keyif aldığımı farkettim;
    1- Uyumlu ve ılımlı karakterdeki 1 ya da 2 arkadaşımla (3 kişiden fazla olunca her kafadan bir ses çıkıyor ve sıkıntı başlıyor) sadece uçuş-otel organizasyonu yaparak yola çıkıp, gittiğimiz şehirde kafamıza göre takılmalı olanlar.
    2- Gideceğim ülkede yaşayan/yaşamış olan bir arkadaşlarımla, onun rehberliğinde, daha önce gezdiği ya da yaşadığı şehirleri görmeli tatiller… Bu tatillerde o bahsettiğiniz lokalliği deneyimleyip hayal kurmuşluğum çoktur.
    Diğer yandan deniz-güneş-kum üçlüsünün gözümde cazibesinin her geçen gün arttığını belirtmezsem de yalan söylemiş olurum.
    En nihayetinde, 23 Nisan tatilinde bile çalışmış biri olarak; klasik modern farketmez, tatil olsun benim olsun!

    Like

  6. Tatil matil yalan. Ya evde otur sabaha kadar oyun oyna 12 de kalk 5 saat kahvaltı yap ya da denizde yüz kumsalda zıbar. Plan, stres, düşünce, amaç olan tatil mi olur.
    İşin kötü yanı bunu bildiğin halde instagram gibi belalar yüzünden bu rezillikleri yaşamadığın zaman da kötü hissediyorsun.

    Like

  7. Ben “iyiye götürüyor” dedim ve ikisinin de harmanlanarak tatil yapılması gerektiğini düşünüyorum.
    Ne bir japon turist olunmalı, ne de amaaan canım eni konu tatil diyip boşvermişlikle geçmeli. Dinlenme yada eğlence tatili yapılabilir pek tabii ama ilk defa gidilen bir yerse önemli mekanlar ve müzeler de ziyaret edilebilir tabii ki. Fotoğrafçıyım, eğitimler de veriyorum; öğrencilerime sık sık “gözlerini eğitmelerinin önemi”ni anlatıyorum ve özellikle müze gezmenin de hiçbir şey anlamayacak olanların dahi bakış açılarını geliştireceğini düşünüyorum.

    Like

  8. İlk dinlediğim podcastiniz bu oldu. Muhabbetiniz epey zevkli. Her ne kadar memleketi özlemesem de memleketin insanının muhabbetini özlemişim, gurbette iyi geldi yani. Teşekkürler. Diğer podcastlerinizi de dinleyeceğim.

    Tatil mevzusunda bahsettiğiniz şeyler enteresandı. Özellikle sosyal medya tarafından şekillenen yeni nesil seyahat alışkanlıklarının altında ‘turist gibi görünmek istememe’ yahut ‘turist olmayı kabullenmeme’ psikolojisinin yatabileceğini hiç düşünmemiştim, çok mantıklı geldi.

    Benim buna eklemek istediğim bir nokta var ki o da günümüzde seyahat etmenin sosyal çevre tarafından doğrudan ve dolaylı olarak dayatılması. İnsanlar bu konuda birbirine inanılmaz baskı yapıyor. Durum öyle vahim bir hale geldi ki seyahat etmeyi sevmediğinizi söylemeniz durumunda insanlar tarafından çok kısa sürede ‘öküz’, ‘asosyal’, ‘mal’ olduğunuz yönünde etiketleniyorsunuz. Bununla birlikte yaptığı seyahatten gerçekten zevk alan kişilerin kimseyi kendi seyahat deneyimine yahut seyahat etmenin gerekliliğine ilişkin olarak boğduğunu düşünmüyorum. Bu aslında biraz da ettiği seyahatten yeterince doyum sağlayamayanların sergilediği bir refleks bence. Seyahatlerinden karşılayamadıkları doyumu sosyal ilişkilerinde sık sık bu deneyimlerinden bahsederek karşılamaya çalışıyorlar.

    Ben bu yazıyı niçin bu kadar uzattım bilmiyorum. Ama durun, bu yazdıklarımı sorduğunuz soru ile ilişkilendireceğim.

    Podcastte bahsini ettiğiniz klasik tatil anlayışının Türkiye’yi – çünkü dünya geneline ilişkin bir fikrim yok – kötüye götürdüğünü düşünüyorum. Çünkü bu tarz bir tatilden zevk alabilmeniz ancak rafine zevklere ve ciddi bir kültürel birikime sahip olmanızla mümkün. Haliyle insanlarımızın çoğu bu birikime sahip olamadığı için yaptığı tatillerden zevk alamıyor. Bu eksikliği telafi etmek için de devamlı gösteriş yapma ve sosyal ilişkilerinde insanlara seyahat etmenin gerekliliklerine ilişkin nutuk atma yoluna gidiyor.

    Ben açıkçası podcastte bahsi geçen bir tatile karşı değilim, keşke o tarz bir tatilden zevk alabilecek bir birikime sahip olabilseydim. Çünkü bahse konu tatil programlarından zevk alabilecek birikime sahip olan insanlar için bu tatillerin yorucu olduğunu zannetmiyorum.

    Bak hala yazıyorum yahu. Soruyu cevapladıktan sonra bitirmeliydim.

    Like

Leave a comment