Bölüm 108: Kaliteli Soslar, Yeteneksizlik


Haftalık bölümlere ilave içeriklere ulaşabilmek ve bizi desteklemek isteyenler için: Patreon

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:
Apple iOSAndroidSpotify

OYLAMA

Kaliteli sos standardı, sos çeşitliliği vs kıtlığı, kötü yemeği kaliteli sos basarak kurtarmak, döner püritenleri, bir şeyleri kolayca başarma isteği, yetenek mi çok çalışmak mı, yeteneksiz olduğunu inkar etmek ve çok daha fazlası bu bölümümüzde.

12 thoughts on “Bölüm 108: Kaliteli Soslar, Yeteneksizlik”

  1. Hayatımda hakan’ın 4-5 sene et yememesi kadar şaşırtıcı bir şey daha duyacağımı sanmıyorum. Sanki o tüm yanlışlarını tuhaf serbest çağrışımlı kulağa iddialı gelen cümlelerle rasyonalize edebilecek biri gibi geliyor. Yavşak demeye çalışmıyorum ama hiçbir baskı olmadan prensipli olması gereken şeylerden kaçabilecek yapıda biri olduğunu düşünmüştüm 100+ bölümdür. Tutarsızlığı da sindirir memnuniyetle. Madem içinde var hakan hadi geri dön ❤

    Like

  2. Yeteneksizlik dünyayı kötüye götürüyor evet ama bence şans çok daha önemli bi faktör herhangi bir konuda başarılı olmak için. Mesela küçükken yeteneğini keşfedip o tarafa yönlendiren bir ailen olması olaya 1-0 önde başlaman demek, bu da tamamen şans.

    Like

  3. Aleks program boyunca sos konusunda uzun zamandır aklımda olan düşünceleri saydırdı resmen özellikle Heinz konusunda. Bizim evde de bir dönem ablam ile Heinz-Calve sürtüşmemiz oluyordu. Bir buzdolabı düşünün içinde aynı sosun hem heinzı hem calvesi var. İlginç günler yaşadık neyseki evlendi gitti artık evin tek hakimi Heinz. Bu süreçte şunu da farkettim bence çoğu insan güzel olmasından ziyade alışkın olduğu tat ya da marka konusunda ısrarcı. Buna ben de dahilim galiba

    Like

  4. yetenek dediğimiz şey çok kapsamlı bence ve şöyle bi düşününce sizin yaptığınız bu programı yapmak da bir yetenektir ayrıca herkesin keşfedilmeyi bekleyen bir yeteneği vardır zırvalığına da inanırdım ta ki bi insanla tanışana kadar hiç yeteneği yok belki de yeteneğini keşfedememiştir 30 farklı kursa yazılıp bulur o da bi gün ve son olarak aleks biberime bu ne dedikten sonra fark ettim ki ektiğim çilekleri de düzgün ekememişim balkon çiftçiliği hayatımı anneme devrettim güzel bir bölümdü ağzınıza sağlık

    Like

  5. biz şarkı söylemek konusunda yeteneksizliğimizi düet yaparak çözüyoruz. örneğin; ben “bir gün belki hayatta” kısmını söylerken kız arkadaşım “yeiyeiyeiya”ları yapıyor veya “alla beni pulla beni” parçasında barış manço’lu kısımları ben alırken kız kardeşim diğer kısımları söylüyor. deliye her gün karaoke.

    Like

  6. merhabalar. biraz uzun anlatacağım. ben bahsettiğiniz kategorilerden 2.sine giriyorum, yani bir konunun yeteneksizi olup onda hayvan gibi ısrarcı olan insanlardanım. aslında hayatımın tamamı bu temanın üzerine kurulu gibi. ilkokul 3.sınıfta bir devlet okulundan özel okula nakil oldum. yeni okulumdaki herkes anaokulundan beri ingilizce görüyordu, bense hiçbir şey bilmiyordum. ilk ay sürekli ağladım, ben ingilizce bilmiyorum herkes biliyor ben yapamıyorum diye. sonrasında gaza geldim, sürekli evde bulduğum ingilizce kısa hikayeler kitaplarını okudum ve bilgisayarda oyunlarda gördüğüm her altyazıyı anlamaya çalıştım, sene sonunda sınıf birincisiydim, ayrıca üniversite sınavında alanım olmamasına ve hiç çalışmadan, eğlencesine girmiş olmama rağmen yabancı dil kategorisinde türkiye 70.si oldum. aynı olayı lise hazırlık sınavlarında matematikte yaşadım.

    üniversitedeyse tercih kurbanı oldum diyebilirim, gönlümde (hazır puanını tutturmuşken) boğaziçi çeviribilim yatıyorken sayısalcı ailemin ısrarıyla, aslında çok da yeteneklisi olmadığım bir bölüme, mimarlığa girdim. ilk 2 yılım fiyaskoydu, her gün, cidden her gün ağlıyordum, yapamıyorum ben bunu, beceriksizim, yeteneksizim diye diye, çünkü dönemdaşım olan aşırı yetenekliler vardı ve hocalar hep onlarla ilgileniyordu. psikolojim mahvolmuştu, özgüvenimi, özsaygımı, her şeyimi yitirmiştim ve hayatım boyunca kimliğim haline gelmiş olan parlak çalışkan hırslı insan halimden de eser kalmamıştı artık, zaten yeteneksizim diyerek hırslanamıyordum bile. sonra annemin tanıştırdığı, asıl mesleği bankacılık olan ama insanlara “hayat koçluğu” yapan bir kadınla 2 ay boyunca her hafta sohbet ettim. (bunu söylerken biraz utanıyorum) o kadından aldığım psikolojik yardım, moralimi tekrardan toparlamamı ve bir şeyler yapmak için içimde yeniden bir istek bulmamı sağlamıştı. oradan tekrar edindiğim gazla 2. yılın sonunda okula ilk kez tamamen odaklandım.

    mimarlık eğitimimin 3. yılını tamamladım, 6 dönemdir bir şeyler tasarlamaya çalışıyorum. tasarım sürecinden hayata dair çıkardığım anlamlardan biri şudur, bazen ilk denemede gerçekten şahane bir şey üretebilir birisi. olabilir. ama genelde ilk fikirleriniz bok gibidir, dönem sonuna kadar o fikri geliştirirsiniz, daha az bok gibi bir hale getirmeye çalışırsınız, yeterince uğraşırsanız, yeterince hata yaparsanız, yani yeterince yapılmaması gereken şeyleri tespit edip yapılması gereken şeylere yönelirseniz, sonunda iyi bir şey çıkarabilirsiniz. bunun 14 haftalık bir süreç olduğunu göz önünde bulundurursak bu hakikaten çok çaba, çok uykusuz gece demektir.
    1. sınıftan 3.sınıfa, zaten yeteneksizim neden bir şey yapayım ki diye her gün ağlayan bir insandan, ne yapmak istediğini, onu nasıl yapması gerektiğini bilen ve bunun için uğraşan birisi oldum. hala istediğim noktada değilim, ama bu sözünü ettiğim “gitgide azalan bok gibilik” şiarıyla, yakın bir zamanda istediğim noktaya varabileceğimi öngörüyorum.

    bütün bu çabalamalardan, hatalardan, zorlanmalardan, yeteneksizim sızlanmalarındansa şunu anladım, ben hangi bölüme gidersem gideyim, hangi işi yaparsam yapayım, karşıma çıkan her zorlukta, her yanılgımda kendimden şüphe edecektim, yine ağlayıp duracaktım, yeteneksiz miyim ben diyecektim. yani kafa yapım buymuş, her şeyi ilk denemede çıkarma heveslisi tembelin tekiymişim. bunu fark ettikten sonra hayatım biraz daha kolay bir hale geldi.

    bu kadar çaba ne boka yaradı sanki star mimar mı olacaksın, diyecekler olabilir, bazen bazı patavatsız arkadaşlarımın sende yetenek yok dediği de oluyor. ama ben bundan keyif alıyorum ya da kendimi böyle kandırıyor da olabilirim bilmiyorum. bu salak motivasyonel ted talk tadında kendi kendime yaptığım telkinler gerçekten tat kaçırıcı, keşke bunları yapmak zorunda olmadan başarılı birisi olabilecek kadar yetenekli olsaydım. ama şahsen benim için hayat bir şeyler için çabalamadan, didinmeden, ter döktükten sonra elde etme keyfi olmadan çok sıkıcı geçiyor. ortalama birisi olmaktan da rahatsız değilim, çünkü eğer severek/tutkuyla/hevesle/inatla ne hisle olursa olsun kovaladığım bir şeyler varsa vakit güzel geçiyor, hayat da bu sanırım yani geçirdiğin vakitten keyif almak. hayat aşırı kısa, 22 yaşındayım, gerçekten kalan vaktimi böyle mi geçirmek istiyorum bilmiyorum, ama şimdilik başka bir yolunu bilmiyorum. belki de hala öğrenci, genç ve tecrübesiz olduğum için böyle düşünüyorumdur, bilemiyorum olabilir.

    çok çok çok özür dilerim bu kadar uzun yazdığım için, yarın saat 9.30’a yetiştirmem gereken teslimimi prokrastine etmeye çalıştığım için bu kadar uzadı sanırım. buraya kadar okuduysanız teşekkürler.

    sevgiler
    sevgiler

    Like

  7. alex beceriksizliğini kabullenmek yerine suçu genlere cinlere atmayı tercih ediyor, güzel bir coping mechanism

    Like

  8. Selamlar,

    Soslarla ilgili bölümünüzde yer alan birkaç konu hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bölümde, bir restoranta gidildiğinde neredeyse tüm sosların dolu olduğunu, sosların 5kg’lık soslarla doldurulup doldurulmadığından emin olamadığınızı belirtmiştiniz. Bazı restoranlar kapanıştan sonra ya da açılıştan önce sos şişelerin içindeki sosları birbirine boşaltıyor ve böylece müşterinin önüne dolu sos koymayı hedefliyor olabilir mi. Boşalan sosları da yenisiyle değiştiriyor olabilirler mi.

    Ayrıca, 5kg’lık soslara gelince Colorado gibi kaliteli markanın da 5kg’lık sosları bulunuyor. Kaliteli restoranların bu sosu alıp heinz kaplarına koyması, kalitesiz sos koymasından daha masumca değil midir.

    Like

  9. Okulda okudugum bolum gereği GIS, CAD, excel gibi programlarla haşır neşir oluyoruz. Ben bu programlarda herkesten iyi olduğumu fark ettim. Arkadaşlarım değişik konularda yardım istediğinde “hic yapmadım ama deniyim” deyip hemen yapıveriyorum. Ben yeteneği özel bir merakın getirdigi çalışma istegi olarak nitelendiriyorum. Bir konuda özel merak olunca insan zorunda olmadığı halde çalışıyor ve iyi konsantre oldugu için daha az çalışma saatiyle çok daha fazla verim saglsağlayabiliyor.

    Like

  10. Spoiler’ı verdiniz ama lütfen Alex hafif tombul orta boylu basketbol şortu giyen kumral site çoçuğu değilse, Hakan da esmere yakın zayıf,uzun ve kirli sakallı değilse bunu yapmayın. Hep bu şekilde hayal ettim lütfen

    Like

  11. 4 sene önce Moda’da, kaliteli sayılabilecek, fiyatları ortalamanın üstünde bir cafede çalışıyordum. İlk zamanlarında soslar da dahil tüm malzemelerin en pahalısını ve iyisini kullanıyorduk fakat sonra cafenin sahibi zarar ettiğini görünce tüm alışverişleri Metro’dan yapmaya başladık. Bir anda cafeye 5 kiloluk Burcu soslar girmeye başladı. Biz de elimizdeki boş Heinz soslarının içine o 5 kiloluk Burcu soslardan doldurup 40 liralık hamburgerin yanında servis ettik. Müşterilerden hiçbiri bir Alex olmadığı için anlamadı tabii. O günden beri markette, rafta görmediğim hiçbir Heinz’ın gerçek olduğuna inanmıyorum.

    Like

Leave a reply to Anonim Cancel reply