Bölüm 126: Gecelere Akmak


Haftalık bölümlere ilave içeriklere ulaşabilmek ve bizi desteklemek isteyenler için: Patreon

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:
Apple iOSAndroidSpotify

OYLAMA

Gecelere akmanın tarihi, dışarı çıkarken motivasyon ve beklenti, dans ve cinsiyet, boşalan ruhu içkiyle doldurmak, evde içip çıkmak, türkü bar vs club, bazı iç şakalaşmalarımız ve çok daha fazlası bu bölümümüzde.

 

9 thoughts on “Bölüm 126: Gecelere Akmak”

  1. Hayatım boyu hiç gecelere akmadım. İçki içmiyorum. Sizi dinledikce içimden istemsizce alkole başlamaq, gecelere akmak hissi geçiyor. Benim yerimde olsaydınız yaparmıydınız? Yoksa alkolsüz sakin geceli hayata devam mı ederdiniz? Hayatımdan memnunun, yalnız sizi dinlediğimde içimde alkole merak oluşuyor, özellikle Hakan çok özendiriyor. İkinizi de, seviyorum. Sevgiler.

    Like

  2. Hakan da birazcık arkadaşımın başı bağlandı yalnız kalıyorum korkusu hissettim. Hakan’a Tarkan’dan “Ölürüm Sana”, Aleks’e Patreon’dan 5 dolar.

    Like

  3. Türkü bara hiç gitmedim ama gitmeyi çok isterdim. Türkiye’ye birkaç defa gittim ve orada iken türküye meraklı olan kimseyi bulamadım maalesef. Yalnız gitmekten de Aleks bahsettiği “orta yaşlı abiler” dolayısıyla korktum. Keşke o zaman Hakan’ı tanısaydım!

    Seçecek olursam, kesinlikle türkü barı kulübe tercih ederdim. Ama ben türk değilim, so there is that…

    Like

  4. Gurbette eli yuzu duzgun Turkce muhabbete hasret kalmislar icin cok baba bir hareket yapiyorsunuz beyler… O yuzden bundan sonra size izninizle BABALAR diye hitap edecegim.

    BABALAR SELAM…

    Sevgili Aleks, Berlin’de kursun gibi agir bir industrial techno’ya maruz kalmissin, gecmis olsun; ama yelpazesi aslinda cok daha genis olan ve dunyada cok buyuk kitlelere hitap eden house & techno genre’ini komple cope atmak, dinleyenlere de sorunlu etiketi yapistirmak en dogru analiz olmayabilir. Bu muzik hakli olarak begenmediginiz—ki Turkiye’de hakkaten mekanlar & giden insanlar maalesef cok geriledi—clublar haricinde dunyanin dort bir yaninda mis gibi acik hava festivallerinde de milyonlarca insani eglendiriyor… Ve bunu Hakan’in benlik disina cikma/trans olarak yaptigi gecelere akma tanimina en uygun sekilde yapiyor. Simdi Aleks Bey diyecek ki ben zaten festivallerden de hoslanmiyorum… Ben de diyorum ki once dans etmeyi sevin, sonra dans muzigini de anlayip seversiniz…

    Mesela sunu iyi bir kulaklikla bir dinleyin… Sevip sevmediginizi de soyleyin ama: https://www.youtube.com/watch?v=OZWCwZAjuQ0

    Bitirmeden, Hakan: DANCE LIKE NOBODY’S WATCHING YOU, icinden nasil geliyorsa aynen devam! :))

    HADI GORUSURUZ BABALAR

    Like

  5. Bu bâb, karanlıkta kalsın da unutulsun diye niyetlenip her sarhoşluğumda tekrar tekrar gittiğim o geceyi söyler. Kimisi daha şanslıdır elbet; lakin ben on dokuzundan gün aldığım, sakalım çıktı mı diye aynalara baktığım, beyaz gömlekle kot pantolon altına siyah kundura giydiğim, briyantinli saçlarımla arzıendam ettiğim o bahtsız yaşımda; mahallenin Eşref abilerine özenir, Sebahat ablalarına göz kırpıp iç geçirirdim. Huyda eşeklik, serde erkeklik, ben gibi aklı kıt bir arkadaşla gazeteye sarılı ikişer Efes tombul içip az cesaretlendikten sonra meyhanenin yolunu tuttuk. “Birine mi baktınız gençler?” diye önümüze dikilen dayının sevimsizliğini bir kenara not ederek, tadımız kaçmasın, üstünde durmaya gerek yok diyerek, eee tabii hüviyetleri de göstererek girdik içeri. Pembe neon ışıklar ve sisler içinde göz ovup, tespih çıkarıp oturduk bir masaya. İçeri girmemizle Leonardo da Vinci’nin tablolarından fırlamış da mekanın ortasına düşüvermiş gibi duran uzunca bir masada oturan renk renk, boy boy hanım ablalar gerdan kırıp, göz süzüp bize doğru geldiler. El sıkıştıktan, yanak aldıktan sonra, bıyıkları yeni terlemiş bizi yakından görünce azıcık da hayal kırıklığıyla masalarına döndüler. Biz kızarmış yanaklarımızla tombul, temiz yüzlü garsondan bir ufak istedik. Sahnede, Allah rahmet eylesin, Dilber Ay olamayınca, ben de bu alemin gelmişini geçmişini kıvamına gelmiş bir abla, gözlerini kapatmış, Sivas yöresinden bir türkü çığırıyor. Türküyü bitirip gözlerini açtığında, “Asıl mekan sahibi benim ulan!” bakışıyla bize doğru geliyor. Bağlamacı yeni bir uzun havanın başlangıcını müjdeliyor, orgcu fırsattan istifade rakıyı yuvarlıyor. Sarışın solist bizi görünce bir an duruyor, yüzünde bir gülümsemeyle benim başımı göğsüne bastırıyor, arkadaşın saçını anne şefkatiyle okşuyor. Masamızı şereflendirmiş ablaya bir duble bir şeyler ısmarlamak için elimi kaldırmaya kalmadan, abla garsona el ediyor, “Gençlere benden haydari, salata getir,” diyor, “Öyle kuru kuru gitmez kuzularım.” Arka masamızda yemek yiyen bir diğer abla, “Size de bir Adana söyleyeyim mi yavrum, acıkmışsınızdır.” deyip şefkat meleği kesiliyor. Meyhane kılıklı gazino ahalisi bir olmuş, ortamı Yaşar Usta’nın aile sıcaklığı seviyesine getirmişlerdi, biz de ailenin kınalı kuzularıydık. Gecenin sonuna doğru, yanındaki iki hanım ablayla muhabbet sarmamış olacak ki bizi de masasına davet eden pos bıyıklı bir abiyle milli olup olmadığımızı konuştuğumuzu, “Okumayıp da serseri mi olacaksınız, ha ablam!” diyen ablanın bizi kapıya kadar geçirdiğini hatırlıyorum. Ne türkü barlar, ne kulüpler, ne de başka bir şey. Gecelere aktığım, akamadan durulduğum, tövbe edip akıllandığım, mecbur kalmadıkça dışarı çıkmayıp evde sakin sakin demlendiğim zamanların evvel noktası işte o zamandır. Hepimize yarasın ve de sabahlar olmasın!

    Like

  6. İkinizin de fotoğrafını gördüm. Geçen seneki PowerPodcast festivalinde fotoğrafınız paylaşılmış ama kim Aleks kim Hakan bilmiyorum. Gözlüklü ve konuşmayı dinlemeyip başka yere odaklanan Aleks; heyecanla ellerini açmış bir şekilde toplumu aydınlatma çabasıyla bir şeyler anlatan da Hakan olmalı. Değilse söylemeyin lütfen, üzülürüm. Hayırlı işler bol kazançlar.

    Like

  7. Podcastlerinizi yaklaşık 1 senedir severek dinliyorum üstelik patron
    olduktan sonra mükemmel extra bölüm ve blooperları dinledim kısacası harika.
    Hakan’a burdan sevgiler ve saygılar. 😉

    Like

Leave a comment