Bölüm 29: Rick&Morty, Evlilik Sözleşmeleri

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

Duyuru: 30. bölümümüzün tamamında sizden gelen soruları cevaplayacağız. Siteden anonim yorumla, iletisim@dunyanereyegidiyor.com adresine mail atarak, Twitter’dan mention veya özel mesajla, kısacası nasıl isterseniz bize her türlü sorunuzu iletebilirsiniz. 30. bölümde olabildiği kadar hepsine yanıt vereceğiz.

Rick and Morty. Açık ara dünyanın en iyi dizisi ve hayatın anlamının bu dizide saklı olduğunu düşünüyorum. Nihilist yaklaşımı ve bilim kurgu altyapısı ile bir zeka patlaması yaratan bu dizi herkesin kolay kolay anlayamayacağı espri ve göndermelerden oluşuyor. Esprilerin arkası o kadar dolu ki çoğu zaman düşünmekten gülemiyorsun bile. Szechuan sos, pickle rick, wubba lubba dub dub… Neyse gülmekten devamını yazamayacağım. Tüm Rick and Morty sevenleri ve hater’ları bu bölümü dinlemeye davet ediyorum.

Bu bölümde eski konuklarımızdan Ömer’le programa yeni bir kısım eklemeyi denedik. Bundan sonra zaman zaman güncel ve ilginç haberleri birlikte tartışacağız. Bölümü dinledikten sonra bu yeni kısmı nasıl bulduğunuzu bize de söyleyin.

Son olarak evlilik sözleşmelerini tartıştık. Evet, evlilik zaten başlı başına bir sözleşme ama ekstra adımlar romantizmi öldürüyor mu? Evlilik kurumu çöküyor mu yoksa günümüzde insanlar daha mantıklı davranıp daha iyisini istedikleri için mi boşanıyorlar? Zenginin malının züğürdün dilini yorduğu sohbetimiz ve daha fazlası 29. bölümümüzde.

Bölüm 28: Sosyal Medyada Algoritmik Akış, Diyalog Kurma Çabası

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

En sevdiğiniz sosyal medya sitelerine veya uygulamalarına girdiğinizde isteyerek takip ettiğiniz hesaplar tarafından gönderilen içerikler yerine sosyal medya sitesi tarafından size uygun görülen içerikleri görmek zorunda olduğunuzu düşünün. Sinir bozucu ve distopik, değil mi? Asıl sorun bunun çok da uzakta olmaması. Halihazırda sosyal medya siteleri bir bir kronolojik akışı terk edip algoritmik akışa geçerek hangi içerikleri daha fazla görmemiz gerektiğine karar veriyor. Bunun sonucunda her gün aynı postları 50 kere görürken, bizim için önemli olabilecekleri kaçırıyoruz. Yarın öbür gün sadece sıralamasını değil, neyi görüp neyi görmememiz gerektiğini de algoritmayla belirlemeye çalışabilirler. Tehlikenin farkında mısınız?

Hiç konuşurken karşınızdakinin sizinle ilgilenmediğini, söylediklerinize dikkat etmediğini, aranızdaki diyaloğu sürdürmek için herhangi bir çaba harcamadığını hissettiniz mi? Muhakkak hissetmişsinizdir. Konuşmak hayatın her alanında ve sürekli gerçekleştirdiğimiz bir eylem olduğu için bize çok basit geliyor, ama anlamlı bir diyalog sürdürmek için ciddi dikkat, efor ve zaman gerekiyor. Tıpkı tango gibi diyalog da iki kişiyle yapılır, ama bazen karşınızdaki havamda değilim veya bileğim burkuldu diyerek dans etmek istemeyebilir. Ben bunun karşınızdaki kişinin sizden ne kadar etkilendiğine, sizin muhabbet kapasitenize, doğru konuyu bulma kabiliyetinize ve diğer değişebilen faktörlere bağlıyorum. Hakan’sa bu kişilerin “diyalog patatesi” adı verilen özel bir tür olduğunu iddia ediyor. Hepsi ve daha fazlası 28. bölümümüzde.

 

Bölüm 27: Şehir Milliyetçiliği

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

Etrafınızdan görebileceğiniz veya kendinize baktığınızda anlayabileceğiniz üzere, insanlığın kültürel gelişimi evrimsel gelişimine fark atmış vaziyette. Bugünün dünyasında sınırları kaldırıp birçok milletten insan bir araya gelerek yaşayabilsek de içimizde hala kendinden olmayandan korkma, belirli bir gruba ait olma isteği gibi vazgeçilmez hisler mevcut.  Bu kabile mantalitesi kimi zaman milliyetçilik ve ırkçılık, kimi zaman takım tutma, kimi zamansa apple vs android saflaşması olarak tezahür ediyor. Devir fan’lık ve hater’lık devri olunca, doğup büyüdüğümüz, yaşadığımız şehirler de kimliğimizin bir parçası ve tabi başkalarına övüp onlarla yarıştırdığımız bir özelliğimiz oluveriyor. 27. bölümümüzde işte bu şehir milliyetçiliğini konuşurken Ankaralılar’dan girdik; Mersin, Adana ve Trakya’dan geçip İzmir’den çıktık. Türkiye’nin herhangi bir şehrinde doğduysanız bu bölümü kaçırmayın.

 

Bölüm 26: Evden Çalışmak, Dokunmatik İnsanlar

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

Sadık takipçilerimizin bileceği üzere, Dünya Nereye Gidiyor’un ilk bölümünde el sıkışmanın ne kadar iğrenç bir ritüel olduğundan bahsetmiştik. Sizden şüphemiz yok da içinde yaşadığımız dünya ve özellikle toplum maalesef kişisel alana ve sınırlara saygı duymayan, izin almadan dokunmayı seven insanlarla dolu. Hal böyle olunca insan el sıkışmayı öpüp başına koyuyor. Hatta direkt eli de öpüp başına koyabilir. Metroda ittirenler, sevdiğini mıncıranlar, iyi niyetli tacizciler, gerginliğini senin vücudun üstünde atanlar… Dokunmak isteyene bahane bitmez. Sonuç olarak dokunmatik ekranlar ne kadar büyük nimetse, dokunmatik insanlar da o kadar büyük illet. Ama önce…

Hiç çalışırken duvarların üstünüze geldiğini, içinizin sıkıldığını, kapana kısıldığınızı hissettiniz mi? Tabii ki hissettiniz, çünkü gerçekten de hafta içi her gün (bazen cumartesileri de) 8-9 saat bizi bir yere tıkıp buradan çıkamazsınız diyorlar. Hadi hayatını sürdürebilmek için günün çoğunluğunda çalışmayı bir şekilde kabul ettik, bari her gün bu pislik yuvası, sürekli tanımadığımız ve tanımak istemediğimiz insanlara bakıp hayatlarına dair her türlü detayı öğrenmek zorunda kaldığımız cehennem simülasyonuna gelmek zorunda olmasaydık. Biliyorum, biliyorum… Robotlar geliyor, otomasyon, Elon Musk, gelecekte kimse çalışmayacak. Ama geleceği beklerken bugünü de bi şekilde kurtarmamız gerekiyor, bunu da evden çalışma yapacak. Nasıl yapacağını ve çok daha fazlasını 26. bölümde bulabilirsiniz.

Bölüm 25: Clean Eating, Sıfır Beden Mankenler

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

Yaşamak için yiyenlerden misiniz, yemek için yaşayanlardan mı? Yoksa Instagram’a koymak için alıp, sağlıklı olmak için içenlerden misiniz? Eskiden vitamini posasında veya kabuğunda derlerdi, şimdiyse vitamini hashtag’inde, like’ında. İnsan ömrünün en uzun, insanlarınsa en sağlıklı olduğu dönemde, tarihin en sağlık takıntılı insanlarının yaşaması nasıl bir ironidir? Bildiğiniz ve gördüğünüz gibi, artık bize normal bir vücuda sahip olmak, kabul edilebilir sınırların içinde bir kiloda olmak falan yetmiyor. Daha fazla, daha fazla sağlık. En sağlıklı kim olacak yarışmasında bu hafta hangi garip besin keşfedilecek bilmiyorum ama bir kişi daha detox’un vücudu “temizlediğini” söylerse kafayı yiyeceğimi biliyorum. Sakinleşiyorum ve diğer konuya geçiyorum.

Ortalama bir insan televizyonda veya sosyal medyada bir işi meslek olarak yapıp o işte uzmanlaşan birini görünce ne hisseder? Gördüğü kişiye özenip motive mi olur, umursamaz mı, yoksa aralarındaki fark sebebiyle kendinden utanmaya mı başlar? Kişisel olarak, son seçeneğin gerçekleşmesini asla anlayamam. Ama moda sektörünün seçtiği modeller aracılığıyla sunduğu güzellik algısı kadınlar arasında bir süredir rahatsızlık yaratıyordu. 25. bölümümüzde bu rahatsızlığın kazandığı zaferi, moda sektöründeki sıfır beden model yasaklarını tartışıyoruz. Tabii bu işin bir de modellerin sağlığına etkisi boyutu var. Ama tüm işi vücut formunu koruyup podyumda yürümek ve fotoğraf çektirmek olan, bunun için herkesten fazla para ve şöhret kazanan modellerin sağlığı için endişelenmektense, pandalar buz yerken ağızları üşüyor mudur diye endişelenmeyi tercih ederim.

 

Bölüm 24: Alfalık

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

Bir Yunan, bir oyun programcısı, bir pilot ve bir kadınlar tarafından beğenilmek ve içinde bulunduğu toplulukta ezilmemek için ne yapması gerektiğini internetten araştıran sünepenin ortak özelliği nedir? Alfanın ne olduğunu çok iyi bilmeleri. Bir yandan alfaya yaranmaya çalışıp bir yandan ona özenen betalar, alfa beta uğraştırmayın, ben tek takılacağım diyen omegalar, her girdiği ortama uyum sağlayan omurgasız gamalar ve kendini kukla ustası sanan sigmalar. Toplum bilim hiç bu kadar kolay olmamıştı. Erkeklerin burç muhabbeti yapma eksiğini kapatan alfalık konusunu tartışıyoruz. Basit, hiyerarşik ve çoğu zaman errrkeklikle yan yana gidiyor. Biliyoruz ama konuşması eğlenceli. Kırmızı hapı almayı düşünüyorsanız, yutmadan önce 24. bölümümüzü mutlaka dinleyin.

 

Bölüm 23: Garsonlarla İnsanca İletişim Kuramamak, Herkesin Kendi Hesabını Ödemesi

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

Dışarı çıktığımızda en çok yaptığımız şeylerden biri restorana gitmek. Restorana gittiğimizde en çok yaptığımız şeylerden biri de adab-ı muaşeret yoksunu bir şerefsiz gibi davranarak yanımızdaki herkesin sinirini bozmak. Garsona kötü davranmak, sürekli şikayet halinde olmak, beraber oturduğun kişinin tabağından yemek almaya çalışmak. Düşündükçe insanlar restoranlara birbirlerini sinirlendirmek için gidiyormuş gibi geliyor. 23. bölümümüzde birçok restoran davranışını inceledik. Benim için en önemlilerinden biri, insanların kendi hesabını ödeme özgürlüğünün -ısmarlama veya ortak hesap yöntemiyle- elinden alınması. Tüm masanın hesabını ödeyerek birbirlerine jest yapmak isteyen insanlar, hesap geldikten sonra ödeyen taraf olabilmek için masada adeta aikido yapmaya başlıyor. Bu espri tanıdık gelmiştir, çünkü daha önce yapılmıştı. Daha önce yapılan başka bi şey de KARŞINDAKİNİN EN AZINDAN KENDİ PAYINI ÖDEYEMEZSE RAHATSIZ OLACAĞINI BİLE BİLE TÜM HESABI ÖDEMEYE ÇALIŞMAK. Bunu yapmayın. İlk buluşmalarda da yapmayın. Bırakın herkes kendi hesabını ödesin. Bu klişe meselelerden sonra toplu yemeklerde ortak hesap laneti, bu yöntemle hesap çakmaya çalışanlar ve hesap ödeyenin dilemmasından da bahsediyoruz. Ama önce…

Hesabı ödeyebilmek, hatta sipariş verip yemek yiyebilmek için önce garsonla iletişim kurmak gerekir. Evet, birçok garson restorana girdiğinizde size ya çok kibar ya da çok kaba davranıyor. Bazı restoranlarda kendinizi çeşitli kriterlere göre ağırlanması gereken bir obje, diğerlerindeyse yiyeceğiniz yemeğin piştiği ocaktaki pastan önemsiz hissediyorsunuz. Peki insanca iletişim kuramamızın sorumlusu garsonlar mı? Benim kişisel tecrübelerime göre, hayır değil. Sorumlunun kim olduğunu, Elon Musk ve Özgür Demirtaş’ın hayal ettiği, robotların garsonların yerini aldığı gelecekte dünyanın daha iyi bir yer olup olmayacağı ve daha birçok sorunun cevabı, bu bölümümüzde.

Bölüm 22: Büyüğün İyi Olduğu Anlayışının Erimesi, Klima Savaşları

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

Bir haftalık aranın ardından Dünya Nereye Gidiyor’un 22. bölümüne insanlığın primitif reflekslerinden birini tartışmaya açarak başlıyoruz: daha büyük her zaman daha iyi midir? Amerikan rüyası sağolsun, insanlar hayatları boyunca hep daha büyük bir ev, daha büyük bir araba peşinde koştu. İnternet reklamlarından gördüğümüz gibi, daha büyük başka şeyler peşinde de koşuyorlar. Halbuki daha güzel bir dünya için ihtiyacımız olan şey daha büyük kalpler, öyle değil mi..? Günümüz dünyası çelişkiler dünyası. Büyük şeyleri şirin şeyler dengeleyebilecek mi? Uzakdoğu kültürü etkisini arttırdıkça küçüğe ilgi artacak mı? Bu soruların cevabı ve daha fazlası 22. bölümümüzde.

İnsanlık tarihi bir savaşlar tarihidir. Birçok insan hayatını büyük idealler veya küçük hırslar uğruna feda etmiştir. Savaş kötüdür, ama savaşın da bir hukuku, etiği vardır. Ben savaşların en kötüsü, en alçağı, en onursuzu ve maalesef her gün yaşananından bahsediyorum: klima savaşları. Bir tarafta normal sıcaklığa dönmek için yaşam mücadelesi verenler, diğer tarafta insanlığın iklimi kontrol altına almasına karşı çıkan medeniyet düşmanları. Belki bu yaz değil, ama elbet bir yaz gericiler bu savaştan da mağlup ayrılacak.

Bölüm 21: Yoga

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

Namaste, sevgili dinleyenler! Tütsüleri ve mumları yakın, ışıkları kapatın, matları serin ve dinlemeye başlayın. Dünya Nereye Gidiyor’un 21. bölümünde yogadan bahsediyoruz. Sırt ağrılarının dermanı, modern insanın manevi ihtiyacı, dinsizlerin dini ve daha neler neler… Maddiyattan kopuşu öğütleyen bir öğreti ve disiplinin egzersizlerini pratik etmek için binlerce lira harcamalar. Sonra büyük çaba sonucu nihayet başarılan akrobatik hareketleri yaparken arkaya uygun bir dekor/manzara alıp Instagram’a koymalar. Böyle bi’ tarikat şeyhi takip eder gibi yogi peşinde koşmalar. Vücudu esnetirken yoga felsefesini de kendine uyacak şekilde esnetmeler. Bir sürü iyi yanı da var tabi, bölümde uzun uzun bahsediyoruz zaten.

Bölüm 20: Anı Yaşamak

Dünya Nereye Gidiyor’u telefondan dinlemek ve abone olmak için:

Apple iOSAndroid

OYLAMA

“Dünya bir gündür, o da bugündür.”

“İnsanlar plan yaparken kader/Tanrı gülermiş.”

“Yaşamanın önündeki en büyük engel, yarının üzerinde sallanan ve bugünü heba eden beklenti. Kaderin kontrolündeki şeyleri planlayıp kendi kontrolünüzdeki şeylerden vazgeçiyorsunuz. Hangi hedefler için çabalıyorsunuz? Tüm gelecek belirsizliğe uzanıyor. Anı yaşayın.”

“Şimdiki zamanın sahip olduğunuz tek şey olduğunu fark edin. Şimdiyi hayatınızın odağı haline getirin.”

ve daha birçokları.

Bu bölümde, “carpe diem”i eleştiriyoruz. Horatius’a da Ölü Ozanlar Derneği’ne de lanet olsun.